Sanıyorum son üç yıldır Eskişehir'i su yolu tutmuş olmamdan kaynaklı olsa gerek bir Eskişehir gazetesine yazmanın heyecanını yaşıyorum. Bunda Kalabak'ın etkisini okurların değerlendirmesine bırakıyorum.

Yıllardır çokça gazetede köşe yazarlığı yapmışlığım vardır. Bu başka nedense? Harbiye yıllarımda her yaz İzmir/Menteş'e "Atış ve Tatbikat Kampı" na demiryolu ile giderken en coşkulu ve renkli karşılama Eskişehir Gar'ında olurdu. Gençlik yıllarımdan kalan anılarım, tinimde  Eskişehir'e ayrımlı bir yer ayırmış olsa gerek!

14 bin yıldır Türk olan Anadolu'nun görüp geçirmiş oldukları ancak ansiklopedilere sığdırılabilir. Bu köşede onları yazmak gibi bir saçmalığı yeğleyemem. Ancak yüz yıl önce yaşanmışlıklarla bugün arasında bir karşılaştırmanın özetini yapmayı değerli bulurum.

Yıl 1917. Birinci Büyük Savaş'ın Suriye Cephesi'inde 7nci Ordu Komutanı olan Mustafa Kemal Paşa, Sadrazam ve Dahiliye Nazırı Talat Paşa ile Başkumandan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa'ya gönderdiği telgrafa şu paragrafı yazar: "Hükümet yöneticilerinin tam bir acz içinde olması, bir polis gücünün noksanlığından ve gereksinim yüzünden tüm memurların yöneldiği rüşvet, vurgun ve kötüye kullanmadan, memurların nitelik olarak düşkün bir hale gelmesinden, adli işlerin doğru biçimde işlenmemekte olmasından ileri gelmektedir. Bu nedenler, tüm yaşamı her köşede ve her alanda temelden çürütmektedir."(1)

17-25 Aralık, bir bakanın aile şirketinden bakanlığına yüksek bedellerle aldıkları, Man Adası, Gemicikler, Rıza Zerrap, ayda 10 bin dolar alan milletvekili, Sezgin Baran Korkmaz, Erzurum milletvekili Taşkesenlioğlu örneklerini anımsayınca 100 yıl önce Mustafa Kemal Paşa'nın yazdıklarını karşılaştırmak istedim. 

Bugün soluk almamızı sağlayanlar ve soluğumuzu kesmek isteyenler... 

Daha çok söz yazmaya ne gerek? 

(1) Atatürk'ün Yaveri Cevat Abbas Gürer, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İst. 2018, Sf. 53