"Eğitim Şart" diyerek altı sene tıp fakültesi okuyup, okumaya, öğrenmeye doyamamış biri olarak Açıköğretim Fakültesi'nde ikinci fakültemin hafta sonu, dört oturum sınavına girdim. Ders çalışmaktan sınava girmekten ben patladım, Gülce zaten çatladı. Anasının kızı olarak dedi ki "Anneciğim benim şehir dışım geldi. Hadi bir Kütahya'ya gidip gelelim."Ben zaten dünden hazır asker. Sınav bittiği anda yola revan olduk.

Kütahya 'ya girdiğimiz gibi istikamet Kütahya kalesi oluyor. Burada Döner gazino da  çok geniş ufuklu bir manzarada kahvemizi yudumladık. Kale burçlarının arasından, şehrin tamamını görmek harika. Ben o sırada bir hayale dalıyorum. Kaleye doğru gelen atlı askerler kaç kilometreden gözüküyordu ki acaba diye? Kaleden, tozu dumana katmış dört nala gelen bir atı, çok uzaklardan görebilme şansınız var diye düşündüm.

Turistik amaçlı gittiğiniz yerlerde  "old town " dedikleri Şehrin ilk kurulduğu yerlere, aşağıya doğru indik. Eski çarşıların başladığı yerde Asma Fırınında kendimi ekmeklerin arasında kaybettim. Kütahya ekmeği, Emet ekmeği,  hamursuz, haşhaşlı pide, lavaş, kebap pidesi...tamam sustum. Evet hepsinden aldık ama yakınlarımızla paylaşmak üzere tabi ki.

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ.