45 yılını gazetecilik mesleğine adamış bir isim olan Bülent Özyazıcı, mesleğe başlamasından mesleğin geldiği noktaya, Eskişehir’de ve Türkiye’de gelişen durumlar üzerinde açıklamalar yaptı, birikimlerini paylaştı.

İşte bu güzel sohbetten size aktaracaklarımız;

Yıllardır bu sektörün içerisindesiniz. Bülent Özyazıcı olarak bilinen bir isimsiniz. Bir de bizlerle, dolayısıyla okuyucularımızla paylaşmanızı istiyoruz. Bülent Özyazıcı kimdir?

Ben Bülent Özyazıcı. Eskişehir’de 45 yıldır gazetecilik yapıyorum. Gazetecilik sektörünün başlangıcı muhabirliktir. Muhabirlikten başlayıp çeşitli gazetelerde Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundum bu süre içerisinde. 45 yıl az bir zaman değil. Çok işler yaptığımızı düşünüyorum. Eskişehir’de iki gazetenin kuruluşunda ortak olarak bulundum. Mesleğe yeni başladığım yıllarda patronluğu da tattım. Ben mesleğe 1972 yılında Tercüman gazetesi ile başladım. 50’li 60’lı yıllarda ülkenin en önemli gazetelerinden biriydi. Bende o gazetenin Eskişehir bürosunda başlamış oldum mesleğe. Sonra da 1975 yılında Yeni Haber gazetesinin kuruluşunda bulundum. Bu gazeteyi dört ortak olarak belli bir süre çıkardık. Daha sonra Sakarya Gazetesi, İstikbal Gazetesi, Anadolu Ajansı muhabirliği yaptım. Anadolu Ajansı muhabirliğim de yaklaşık 22 yıl sürdü. Son 7 yılında ise buradaki bürosunu açıp büro müdürlüğü yaparak geçirdim. Oradan da 2002 yılında emekli oldum. Şu anda benim Eskişehir’e kazandırdığım Anadolu Ajansı bürosunda yaklaşık 7-8 kişi çalışıyor, ekmek yiyor. Tabi o süreçte çok mücadele ettim. Anadolu Ajansı kamu kurumu niteliğindedir. O zamanlarda kamu kuruluşlarını çalışan alımında bu kadar torpil olmuyordu. Baya mücadele verdik buradaki büroyu açtırmak için. 1996 yılında açtık büroyu. O yıldan beri de arkadaşlarımız görev yapıyor. Oradan emekli olduktan sonra Anadolu Gazetesi’nin iki ortağından biriydim. Anadolu Gazetesi de şu an hala yayın hayatını sürdürüyor. İlerleyen yıllarda Sonhaber Gazetesi, Anadolu Gazetesi, Yenigün Gazetesi derken şu anda da Milli İrade Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmenliği görevini sürdürüyorum. E tabi bu sürede yaşanan çok olay, anlatılacak çok şey var. Bu arada da Eskişehir Gazeteciler Cemiyeti’nin Genel Sekreterliği görevini yürütüyorum.

Dolu dolu 45 yıldan bahsediyoruz. Peki, ilk mesleğe başladığınız yıllarla şimdiki yıllar arasında geçenleri düşünüyorsunuzdur, neler yaşandı neler değişti diye.

Benim mesleğe başladığım yıllarda Eskişehir’deki gazeteler, Sakarya Gazetesi hariç, tipo baskı ile basılırdır. O dönemde tipo ile gazete hazırlamış şu anda da bilgisayar ortamında gazete hazırlayan tek gazeteciyim diye düşünüyorum. Bu açıdan kendimi şanslı görüyorum. Gazetecilik sektörü teknolojinin en hızlı geliştiği sektörlerden birisidir. O zamanki dönem ile bu dönem arasında büyük bir fark var. Şu anda her şey çok daha kolay, her şey çok daha teknolojik. Aradığınızı hemen buluyorsunuz. O zamanlar bu mümkün değildi. Çünkü şu anda gazetecilikte çekirdek yazı dediğimiz o normal haber sütunlarının tek tek harflerinin elle dizildiği dönemi biliyorum ben. 50’li yıllardan sonra gelişmeye başladı. Ve şimdilerde kullanılan bilgisayar ortamına kadar gelindi. Sosyal medya, habere ulaşım kolaylaştı. O zamanlar ajanslar vardı elbet ama belki gazetelerin ajanslara abone olacak gücü yoktu. Dolayısıyla Eskişehir ve Anadolu da muhabirlerin habere ulaşması oldukça zordu. Kendimiz gider yapardık haberi, fotoğrafı biz çekerdik. Fitilli fotoğraf makineleri ile çekimler yapılırdı. Fazla kullanamazsınız, tasarruf etmek zorundasınızdır. Yani istediğiniz anda istediğiniz şeyi yetiştirme imkânınız yoktu. Ama şimdi gazeteci habere çok kolay ulaşabiliyor hem de okuyucu. Gazeteler haricinde sizin gibi internet siteleri, televizyonlar, sosyal medya haberlerin bir anda yayılmasını sağlıyor. Gazetenin ömrü biter mi? Bitmez gibi geliyor bana. Çünkü gazetenin tadı başka. Hani derler ya ‘Söz uçar, yazı kalır’ diye. Gazete bir arşiv aracıdır, bir belgedir. Onun için gazetelerin ömrü daha devam eder diye düşünüyorum ben. Tabi internet siteleri de olmazsa olmazı bu sektörün. Henüz bir yasası yok ama umarım en kısa zamanda yasaları çıkar ve çalışmalarını sürdürebilirler. Önümüzdeki yılların en önemli iletişim araçlarından biri bu internet siteleri olacak. Onlara da başarılar diliyorum.

45 yıllık meslek hayatınızda hem siyasi hem de toplumsal olarak birçok olaya şahit oldunuz. Geçen bu süreçte gazetecilik noktasında neler değişti?

Gazetelere iktidarların baskısı her zaman söz konusudur. Kimi az yapar bu baskıyı, kimi çok yapar. Kimi hissettirir kimi hissettirmez. Ama bu son 10-15 yıldır basına uygulanan sansür, baskı geçmiş yıllarda çok fazla yoktu. Tabi sıkıyönetim dönemleri de var bu arada.  Ama o dönemlerde bile bu kadar baskı yoktu. 60 ihtilalinden sonra o dönemin gazeteci ağabeylerinden duyduğumuz, dinlediğimiz bir takım sansür uygulamaları var.  Askeri yönetim tarafından yapılan uygulamalar var. Daha sonra hükümetler sivil yönetimlere geçince bu baskılar ortadan kalkmış. Hükümetler basını çok sevmez. Özellikle muhalif olan basını hiç sevmezler. Onun için sürekli bir baskı unsuru vardır. Bunun dozajı çok önemli. O dönemde gazeteciler sudan sebeplerle hapse atılmıyordu. Gazetecilerin hapse girdiği olaylarda oluyordu ama bu dönemki kadar yoğun değildi. Düşünüyorum ki gelecekte de bu olacak. Hükümetlerin basına karşı, muhalif basına karşı bir takım baskıları devam edecek diye düşünüyorum.

Eskişehir’e dönmek istiyorum. Eskişehir’de şu anda 3 merkez belediye muhalefet partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’nde. İktidar partisi ile belediyecilik noktasında sorunlar yaşanıyor. Hatta daha geçtiğimiz günlerde AK Parti İl Başkanı Dündar Ünlü ile Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen arasındaki sert konuşmalar geçti.

Siz böyle siyasi bir ortamda gazeteciliği nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gazetecilik açısından daha çok haber malzemesi çıkar. Şimdi eğer Eskişehir’deki merkez belediyelerin de AK Parti’li olduğunu düşünürsek çok fazla haber çıkmaz gazeteciye. Fakat Eskişehir’in konumu farklı. Anadolu’da kırmızı renkle çıkan tek il diyelim. Tabi ki 20 yılı aşkın süredir Eskişehir’i yöneten bir Yılmaz Büyükerşen var. Eskişehir’i nereden getirdiği de herkesin malumu. Bu iktidar partisini rahatsız ediyor. Eskişehir’i çok istediklerini biliyoruz. Ama olmuyor bir türlü. Dört seçimdir kazanamıyorlar. Alt belediyeler gitti geldi. İlçelerde zaman zaman değişmeler oldu. Ama bu son tüm şehir yasasında bir adaletsizlik var. Eskişehir nüfusunun büyük çoğunluğu kent merkezinde yaşayan kişilerdir. %85’lik kısım kent merkezinde yaşıyor, geriye kalan %15’lik kısım ilçelerde yaşıyor. İlçeleri çok büyük değildir. Ama son çıkan Büyükşehir Yasası ile Büyükşehir Meclisi’nde ilçeler çok daha fazla üye ile temsil ediliyor. Eskişehir nüfusunun 800 bin olduğunu düşünürsek bunun 100-150 bini ilçelerde yaşıyorsa 650-700 bini il merkezinde yaşıyor. 650 bin kişiye 14-15 meclis üyesi düşerken, 150 bin kişiye 24-25 meclis üyesi düşüyor. Buda tabi Büyükşehir Meclisi’nde çatışmalara neden oluyor. Karşılıklı atışmalara neden oluyor. Yerel iktidar hizmetlerinin engellendiğini iddia ediyor. Yerel muhalefet ise engellemediklerini söylüyor. Keza il başkanları düzeyinde bir takım diyaloglar oluyor. Bunların hepsi haberdir. Dediğim gibi habere ulaşım noktasında da Eskişehir iyi bir noktadadır. İktidar değişebilir, yerel iktidar değişebilir. Aynı partiden olursa çok fazla haber üretilmez. Haber açısından düşünürsek bu böyle. Ama Eskişehir yerelinde düşünürsek 20 yılda Eskişehir’in nereden nereye geldiği belli. Bunu kimse inkâr etmiyor. Bugün gerek yurt içinden gerek yurt dışından gelen heyetler Eskişehir’e olan hayranlıklarını gizleyemiyorlar. Ve gittikleri yerlerde de Eskişehir’i anlatıyorlar.

Son günlerde Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’in Cumhurbaşkanlığı adaylığı konuşuluyor. Siz ne söylersiniz bu konuda?

Yılmaz Hoca akademi başkanlığı yaptı. Daha sonra yıllarca rektörlük yaptı. Her seçimde hocanın adaylık için adı geçerdi. Belediye seçimleri olsun, milletvekili seçimleri olsun. Hocaya da her sorduğumuzda ‘Hocam adınız geçiyor. Aday olur musunuz?’ diye hoca bir şekilde cevapsız bırakırdır sorularımızı. Net bir cevap vermezdi yani. Nitekim sürekli gelen süreçte de ortadan verdiği cevaplarla gazetecileri göndermiştir. Şimdi yine soruyorsunuz güzel bir şekilde de idare ediyor. Tabi şöyle bakarsak hıca aday olur mu olmaz bunu zaman zaman gösterecek, bekleyip göreceğiz. Bundan sonraki seçimlerde durumlar değişecek. Başkanlık sistemine göre parti başkanları cumhurbaşkanı adayı olacak. Eğer şu anki muhalefete mensup partiler çoğunluk olursa yeniden parlamenter sisteme dönmek gibi bir vaatleri var. O zaman yeni oluşan meclise göre sistem yeniden değişebilir. Hocanın adaylığı içinde biz tabi ki Eskişehirliler olarak hocamızın cumhurbaşkanı olmasını isteriz. Ama o zaman kadar neler değişir bilemeyiz. Daha 1,5 yıl gibi bir süre var. O zaman tekrardan konuşuruz.

Gazeteciler Cemiyeti’nin Genel Sekreterliği görevini yapıyorsunuz. Peki, Eskişehir’de cemiyetin örgütlenmesi nasıl? Siz bir birlik görüyor musunuz?

Gazetecilerde çok fazla birlik olmaz. Çünkü gazeteciler birbirini çekemez. Ama biz Eskişehir Gazeteciler Cemiyeti 1952 yılında kurulmuş, Türkiye’nin en eski cemiyetlerinden biridir. Bu yıl 65. Yılımızı kutladık. 65. Yıl dolayısıyla çeşitli etkinlikler, piknikler düzenledik. Süreç içerisinde 65 yıl dile kolay bir takım yoldan çıkmalar olmuş. Gazeteciler Cemiyeti’nin bir yaptırım gücü yoktur. Hakkını korumak için vardır. Bir sendika değildir yani. Dolayısıyla bir takım arkadaşlık ilişkileriyle, dostluk ilişkileriyle üyelerine bir takım menfaatler sağlayabilir. Sosyal anlamda yardımlar yapabilir. Gelir kaynağı aidatlarıdır. Başka bir geliri yoktur. Cemiyetlerin en önemli kaynağı bayram gazeteleridir.  Dini bayramlarda basılan bayram gazeteleridir. O zamanlarda yaygın medya yani İstanbul gazeteleri ilk gün çıkar diğer bayram günlerinde çıkmazdı. Onun yerine cemiyetlerin çıkardığı bayram gazeteleri yayınlanırdı. Bayramlarda basılan ve satışı yapılan gazetelerden gelen ücretlerle cemiyetler ayakta durmaya çalışır, önemli günlerde aldığı reklamlarla çeşitli yardımlar yapmaya çalışırdı. Ama bu 20-25 yıl önce yaygın medya gazetesinin ‘Ben bayramda çıkacağım’ demesiyle diğer İstanbul gazeteleri de çıktı ve bayram gazetelerini de öldürdü diyebiliriz. Böylece bir dönem bu ortadan kalktı. İstanbul gazeteleri ve dolayısıyla anadoludan çıkan gazetelerin basılmasıyla cemiyetlerin çıkardığı bayram gazetelerin bir fonksiyonu kalmadı. 4-5 yıl kadar sürdü bu durum. Daha sonra Eskişehir’de reklam anlayışı da değişti. Dolayısıyla bundan da yararlanarak yaklaşık 10 yıldır düzenli olarak çıkarıyoruz. Gelirler çok büyük gelirler değil. Cemiyetin hayatına devam etmesini sağlıyor. Bu arada cemiyetler kendi illerinde bağımsızdır. Her ilin cemiyeti başkadır. Şube değildir. Sonradan bazı dernekler vardır. Mesela Çağdaş Gazeteciler Derneği gibi. Onun genel bir merkezi vardır Ankara’da. Böylece bazı yerlerde de şubeleri vardır. Ama Eskişehir Gazeteciler Cemiyeti şube değildir. Ancak gelişen süreç, örgütlü toplum bir takım koşulları da beraberinde getirdi. Ve Türkiye Gazeteciler Federasyonu kuruldu. Bu cemiyetlerin aynı çatı altında toplamasını sağladı. Bir üst kuruluş değil ama çatı kuruluştur. Cemiyetlerin sesinin tek bir ağızdan, daha gür çıkması için yapıldı. Cemiyetler kendi içlerinde bağımsızdır ve illerinde üyelerinin daha çok sosyal anlamda ihtiyaçlarını sağlamaya çalışan çalışmalar yaparlar. Eskişehir Gazeteciler Cemiyeti de bunu en iyi yapan iller arasındadır. Yaklaşık 100 üyemiz ve ve bunların hepsi profesyonel gazetecidir. Gazetecilik yapmış emekli olmuş ya da hala aktif olarak profesyonel bir biçimde gazetecilik yapan kişilerdir. Profesyonel olarak gazetecilik yapmayanı üye olarak kabul etmiyoruz. Çalışmalarımız böyle devam ediyor. Şunu da söyleyeyim; biliyorsunuz Basın-İlan Kurumu var. Resmi ilanlar için. İstanbul-Ankara gibi cemiyetler zamanında bu noktadan ciddi paylar almıştır. Türkiye Gazeteciler Federasyonu aracılığıyla bu paydan anadoludaki cemiyetlerin cüzi de olsa pay almasını sağladık. Bizde çeşitli yarıdmlar yapmaya, üyeleri bir araya getirmeye, kendi içimizde birliği sağlamaya çalışıyoruz. Maalesef gazetecilik mesleği cazip bir meslektir. Bunu kullanmak isteyenler hep olmuştur, bundan sonra da olacaktır. Bazen profesyonel gazeteciler arasında da gerek ideolojik nedenlerle gerek ticari nedenlerle fikir ayrılıkları olur. Bu örgütlülüğe de yansır. Çeşitli dernekler kurulmuştur. Eskişehir’de de olmuştur bu durum. Ama şu anda mevcudiyetlerini sürdüremiyor. Eskişehir Gazeteciler Cemiyeti 65 yıldır ayakta.  Ve bundan sonra da ayakta duracaktır.

Son olarak 45 yılın vermiş olduğu birikimler ile bizlere neler söylemek istersiniz?

Ben şunu söylerim hep; Her duyulan haber değildir ama her duyulan haber olabilir. Bir de sorumlu gazetecilik, sorunlu gazetecilik diye ayırırım. Tabi gazetecilik öncelikle sorumlu olmalıdır. Yaptığı bir haberden, yazdığı bir yazıdan sorumluluğu vardır gazetecinin. Bu sorumluluğun bilincinde olması lazım. Doğru bir haber hiçbir zaman insana zarar getirmez.  Ama yalan haber yaptığınız zaman bu iş fazla yürümez. Öncelikle gazetecilik bir aşk işi, sevgi işi. Her insan mesleğini severek yapar, yapmalı da. Yapmayanlar vardır. Eğitim önemli bu konuda. İletişim Fakültemiz var şehrimizin. Görüyoruz fakülteden gelen öğrencileri. Hepsinin kafasında bir Yılmaz Özdil olma hayalleri yani idealleri olan gazeteciler olma edasıyla geliyorlar. Ama gerçek hayat maalesef ki öyle değil. Yani gazetecilik çok da para kazandıran bir meslek değil. Ama dediğim gibi bir sevgi işi bir aşk işi. O nedenle de bu mesleği severek yapmalısınız. Sorumlu olmalılar. Her duyduğunu haber diye yazmayıp araştırmalılar, teyit etmeliler. Bu mesleğin daha uzun yıllar sürmesi için bunlar şart. Sorunlu gazetecilik değil sorumlu gazetecilik yapmalılar diye düşünüyorum.