Demir'in Değerlendirmeleri Şöyle: Eğitim-Öğretim yapısı ile ilgili devletin en üst perdesinden son aylarda sistematik açıklamalar gelmektedir. Amaç; eğitimde adı "yeni" olan ve aslında günümüz dünyasına cevap vermekten çok yeni problemler meydana getirebilecek değişiklikleri dayatmaktır.


Başbakan'ın ekim ayındaki açıklamaları ve yine Aralık ayında Cumhurbaşkanı'nın "eğitimde başarısız olduk" açıklaması, aslında bir itirafı yansıtsa da kastedilen şey eğitim üzerinde ameliyat yapma zamanın geldiğidir.
Yine Milli Eğitim Bakanı Müsteşarı açıklamasında (Nisan 2016), ‘eğitim müfredatının basitleştirilerek, hacminin daraltılacağı’nı, ‘bilgiden çok analiz yeteneklerini geliştirecek bir müfredat’ oluşturmak için hazırlıklara başlandığını açıklamıştı. MEB müsteşarı, yeni müfredat çalışmalarında üç önemli husus üzerinde duracaklarını belirterek, ‘haftalık ders saatlerinin fazla olması’ ‘ders sayısındaki yığılma’ ve ‘derslerin içeriklerinin çok ağır olması’ konularında adım atılacağını, yapılacak çalıştaylar sonrasında yeni müfredatın oluşturulacağını belirtmişti.


Siyasi iktidarın memur kolları olarak çalışan Eğitim Bir Sen’in Genel Başkan yardımcısının “Atatürk ve Atatürkçülük” üzerinden yaptığı açıklamalar (Mart 2016) dikkate alındığında, müfredatın sadeleştirilmesinin hangi konu ve konular ile ilgili olduğunu tahmin etmek zor değildir.


19. Milli Eğitim Şurası'nda (2-6 Aralık 2014) eğitimin dinselleştirilmesi yönünde kararlar almaya çalışan , karma eğitime karşı açıklamalar yapan,eğitim emekçilerinin hakları konusunda sınıfta kalan bir sendika eliyle müfredat değişikliğinin gündeme taşınıyor olması manidardır.


Bu değişiklik önerisinde (Ocak 2017,Gecikmiş Bir Reform: Müfredatın Demokratikleştirilmesi Raporu); ortaokul ve liselerde İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinin çıkarılması, din ve ahlak eğitiminin 1. sınıftan itibaren verilmesi, haftalık ders saatleri azaltılmalı...vs yer almaktadır.
Din Kültürü ve Ahlak bilgisi dersinde "din ve laiklik" konusunun 'amacı aşan genişlikte' olduğunu vurgulayan raporun amacı ne belirtikleri gibi 'ayağı bu topraklara basan' ne de 'müfredatın demokratikleştirilmesidir'
'Eğitimde köklü bir paradigma değişikliği" savunusunun altı boştur. Bu açıklama ve çabaların ülkemize ve çocuklarımıza hiçbir faydası yoktur.


Türkiye’nin eğitim müfredatı, ülkedeki kültürel çeşitliliği ve zenginliği yok sayan, farklı inanç ve kimlikleri dışlayan ve piyasanın ihtiyaçlarına yanıt vermeye çalışan bireyciliği ve dini değerleri öne çıkaran bir içeriktedir. Yeni müfredat çalışmaları ile bu durumun daha da belirgin hale getirilerek sürdürülmesi, özellikle ‘dini değerler’ konusunun yaygın bir şekilde işlenmesi şaşırtıcı olmayacaktır.


Katılıyoruz müfredat problemlidir. Ancak bu problemlerin büyük kısmında AKP hükumetlerinin payı vardır. Asıl problem olan kısımlara değil, algısal seçicilikle, farklı noktalara odaklanılmaktadır. Toplumun fay hatları ve değer yargıları üzerinden bu tartışma yürütülmemelidir.


AKP’nin ve MEB’in geçtiğimiz 14 yıl içinde pek çok alanda olduğu gibi, eğitim politikaları alanında da göstermiş olduğu pratik, söz konusu müfredat değişikliklerinin nasıl bir içerikte olacağı ve eğitim sistemini hangi yöne doğru götüreceği konusunda ciddi endişeler taşımamız için yeterlidir.


Türkiye'nin mevcut eğitim politikasının temelinde laik-bilimsel eğitim anlayışından çok, eğitim sisteminin iktidarın siyasal-ideolojik hedeflerine uygun olarak, büyük ölçüde dini kurallara göre biçimlendirilmesi bulunmasından hareketle, müfredat değişikliklerinin hangi içerikte olacağı bugünden bellidir.


İki binli yıllarda çocuklarımızı demokratik değer ve bilimsel yaklaşımlarla eğitmenin kimseye bir zararı yoktur. Mevcut müfredat, şu an gündemde olan anayasa gibi ben yaptım oldu mantığı ile hazırlanmamalıdır. Tüm toplum kesimlerinin , sendikaların, eğitimcilerin ve üniversitelerin katılımı ile değişiklikler olabilir. Ancak mevcut anlayışı ve yaklaşımları gördükçe, toplumun tamamına ve çocuklarımıza kendisini geliştireceği bir eğitim müfredatı meydana getirme konusunda umutlu olamıyoruz.


Unutulmamalıdır ki, İnkılap Tarihi dersindeki "inkılap" kelimesi Arapçadır ve 12 eylül darbecilerinin "devrim" kelimesinden rahatsız olmaları ile ilgilidir. Bugünkü tartışma ile o dönemki algı arasında bir fark yoktur aslında. O nedenle dersin adı "Devrim Tarihi" olsun öyleyse. Ayrıca 1919-1940 arasını müfredattan mı çıkaracaksınız. O dönemi anlatan dersin veya ünitenin başlığını ne olursa olsun Mustafa Kemal Atatürk ve yapılan yenilikler yine karşınıza çıkacaktır. Gözlerimizi kapatınca gerçekler yok olmuyor. O halde tüm tarihsel dönemleri "iyi" ve "kötü" diye ayırmak yerine somut gerçekleriyle anlatmaktır aslolan.
Yine seçmeli dini dersler eğitime yerleştirilmişken tekrardan dini dersler konusunu açmak ve 4+4+4 sistem değişikliği ile bazı derslere yer açmak için ders saatlerinin arttırıldığı ortada iken bu eleştiri de mesnetsizdir.
Eğitim Sen olarak; müfredatların eğitim biliminin temel ilkeleri göz önünde bulundurarak hayata geçirmek gerektiğine inanıyoruz. Toplumda demokratik, katılımcı, bilimsel, eşitlikçi ve adaletçi bir kültür inşa etmek gerektiğini ve bunun yolunun da demokratik, bilimsel ve laik eğitimden geçtiğini düşünüyoruz. Eğitim müfredatı hazırlanırken; yaratıcı ve eleştirel düşünen, üretici, çevre bilincini kazanmış, toplumsal sorunlara duyarlı, kendine güvenen, demokrasiyi özümsemiş, insan hak ve özgürlüklerini ön planda tutan, eşitlikçi, adalet duygusu gelişmiş bireylerin yetiştirilmesini hedefleyen eğitim programları oluşturmak temel hedef olmalıdır.