Dünyanın en ilgi çekici ve kendine has halini korumayı başaran kıtası şüphesiz ki Güney Amerika. Türkiyeye olan coğrafi uzaklığı ve tarihsel bağların çok zayıf olması sebebiyle gerek ekonomik gerek siyasi gerekse kültürel etkileşim en alt düzeyde yer alıyor. Türkiye komşularıyla ve gelişmiş devletler ile oldukça iyi bir etkileşim içerisinde. Keza Amerika ve Japonya gibi devletler de uzak olmasına rağmen ticari ve siyasi ilişkilerin yüksek düzeyde yer aldığı ülkeler. Fakat Güney Amerika çok büyük bir potansiyel taşımasına rağmen hala Türkiyenin ve iş insanlarının radarına giremediğini söyleyen Boris Volfman, "Bu keşfedilememe” ihracat rakamlarına da yansımış durumda." dedi.

İhracat artışı çok yavaş

Türkiyeden Güney Amerikaya ihraç edilen meyve ve sebzeden elde edilen ihracat gelirinin her yıl düzenli olarak arttığını ifade eden Boris Volfman, "Bu durum her ne kadar olumlu olsa da yaşanan artış hiç tatmin edici değil. Yeni dünyanın bu gizemli kıtasında yer alan 4 büyük ülkeyi ele aldığımızda bu durum çok daha net şekilde okunabiliyor. 2018 yılında Türkiyeden Kolombiya, Şili, Arjantin ve Brezilyaya gerçekleştirilen meyve-sebze ihracatından elde edilen gelir 53.805.047 dolar olarak kayıtlara geçmiş 2019 yılında ise bu 4 ülkeye yapılan meyve-sebze ihracatından 54.068.023 dolar gelir elde edilmiş. Her ne kadar bir artış var gibi gözükse de rakamlar oldukça düşük. 2020 yılında ise Pandeminin de etkisiyle birlikte dünyada gıdaya olan talebin artması ihracat gelirlerinin 64.958.308 dolara yükselmesini sağlamış. Pandeminin önümüzdeki birkaç yıl daha dünyayı etkisi altına alacağı düşünülürse ihracat rakamlarında 2021 ve 2022de ciddi de artış mümkün." şeklinde konuştu.

Türk dizileri büyük avantaj sağlıyor

Almanya, Rusya, ABD ve Türkiyenin komşu ülkeleri Türk meyve ve sebzelerinin kalitesini çok yakından tanıdığının altını çizen Boris Volfman, "Bu ülkelerde Türk mallarını satmak için çok fazla çaba göstermeye artık gerek yok. Fakat Türkiyeyi yeni yeni tanımaya başlayan Güney Amerika ülkeleri için kapsamlı bir reklam-pazarlama çalışması yapılması şart. Türk şirketleri bu ülkelerde markalaşma çalışmaları yaparak ihracat gelirlerini ciddi oranda arttırabilirler. Türk dizileri dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Güney Amerikada da oldukça popüler durumda. İnsanlar Türk dizileri için fan sayfaları açıyor, Türk oyuncular için fan hesapları açarak onlara ait sevgi gösterilerinde bulunuyor. Bununla da kalmayıp binlerce insan Türkçe öğrenmek için internetten kaynak arayışı içerisine girmiş durumda. Bu olumlu atmosfer içerisinde Türk ihracatçılarına düşen ise iyi bir kamu diplomasisi” yürütüp Türk dizilerinin reklam gücünden yararlanmak. Bu sayede Türk ürünleri Güney Amerika pazarına daha kolay girecek ve rekabette şansları daha yüksek olacak. Yürütülecek bu reklam-tanıtım çalışmaları sadece gıda ile sınırlı kalmayıp her alana yayılmalı. Geçtiğimiz aylarda çıkan Arjantine kına malzemeleri satışı” haberi ise geleceğe dair güzel gelişmelerin habercisi oldu. Sadece ürün ve hizmet değil kültür de ihraç ederek Türkiye gelirlerini çok büyük oranda arttırmayı hedeflemeli." ifadelerini kullandı.

Mesafe ve bilgi eksikliği en büyük sorun

Güney Amerikanın Türkiyeden oldukça uzak olması bozulabilecek ürünlerin ihracatını oldukça zorlaştığına dikkat çeken Boris Volfman, "Ayrıca uzaklığın getirdiği lojistik maliyetler de rekabette Türk şirketlerin bir adım geriye düşmesine sebep oluyor. Türk şirketlerinin bu pazarı tanımaması, henüz danışmanlık verecek profesyonellikle şirketin az olması, kültürlerin birbirlerini henüz yeteri kadar tanımaması gibi etkenler de ihracatın gelişmemesindeki en önemli problemlerin bazıları. Fakat buna rağmen Türk iş insanları Güney Amerika pazarının potansiyelinin yavaş yavaş farkına varmaya başladı. Meyve ve sebze ile başlayan ve çeşitli kültürel ürünlerle devam eden ihracat furyası ilerleyen yıllarda çok daha artacak ve iki kültür arasındaki etkileşimin de artmasıyla bambaşka bir boyuta taşınacak gibi görünüyor. Bunun için akademi, ekonomi, sosyal, savunma, turizm gibi alanlarda da işbirliği şart." dedi.