Siyasetin Gizli Düşmanı: Hizipleşme

Abone Ol

Siyasetin Gizli Düşmanı: Hizipleşme

Başarılı siyasi hareketlerin arkasında yatan önemli unsurlardan biri, yönetim ve teşkilatlardaki farklı düşünceleri yönetebilme ve seçmenlerini yönlendirebilme marifetidir. Siyaset de, her kurumda olduğu gibi toplumun genel yapısının bir aynasıdır. Dolayısı ile günlük hayatta karşılaştığımız sorunlar siyasi partilerin bünyesinde de karşımıza çıkar. Elbette geçmiş deneyimlerden istifade etmek çok önemlidir, ancak siyasi partilerin dinamikleri farklıdır ve bu sorunların üstesinden gelmek yeni bakış açıları ve davranış metotlarını gerektirir. Geçmişte başarılı bir şirket yöneticisi, dernek başkanı ya da üst düzey bir kamu idarecisi olmanız parti yönetiminde de başarılı olabileceğiniz anlamına gelmez. Zira sizi başarıya taşıyan önceki davranış ve kararlarınız bir siyasi parti yönetim kadrosu içinde etkisiz kalabilir, hatta olumsuz sonuçlara bile neden olabilir. Her siyasi yapının bütünlüğünü korumasının önündeki önemli risklerden biri de hizipleşme eğilimidir. Bu yazımda özellikle bu konu üzerinde durmak istiyorum.

Siyaset, özü itibarıyla toplumun ortak geleceğine yön verme çabasıdır. Ancak bu çaba, zamanla fikir farklılıklarının ötesine geçip, “biz” ve “onlar” ayrımına dönüşüyorsa, o noktada siyaset toplumu birleştirmekten çok, kutuplaştıran bir güç haline gelir. Bu durumun en belirgin yansımalarından biri “hizipleşme”dir.

Hizipleşmenin Nedenleri:

Siyasette hizipleşmenin temelinde genellikle üç ana neden yatar: iktidar mücadelesi, kimlik siyaseti ve iletişim eksikliği.

Birincisi, iktidarın cazibesi kimi zaman ilkeleri gölgede bırakır. Koltuk uğruna oluşan küçük klikler, kısa vadeli çıkarlar uğruna büyük ideallerin önüne geçer.

İkincisi, kimlik siyaseti, “fikir” yerine “aidiyet”i ön plana çıkarır. Fikirler önemini kaybeder, hangi klik tarafından söylendiği, söylenen sözün doğruluğundan daha önemli hale gelir. Böylece tartışmalar “ne söylendi” den çok “kim söyledi” eksenine kayar. Bu durum, ortak aklı öncelik olmaktan çıkarır, duygusal cepheleşmeyi besler. Doğru ve pozitif söylemlere olumsuz ve yanlış cevaplar veriliyorsa bunun arkasında kimlik siyasetinin izleri vardır.

Üçüncüsü ise, en yıkıcı olanıdır: iletişim eksikliği. İnsanlar birbirini dinlemeyi bıraktığında, geriye sadece önyargılar kalır. Diyalog yerini dedikoduya, istişare yerini önyargıya bırakır. Kutuplaşma, sadece fikir ayrılıklarından değil, işte bu birbirini dinlememekten de doğar. Bu anlayış, siyaset arenasında karşılıklı birbirini anlamayı ve en doğru olanı aramayı bırakır, yalnızca galip gelmeyi hedefler hale getirir.

Yapıcı Tedbirler:

Hizipleşmenin önüne geçmek, katılımcı kültürle mümkündür. Bunun için:

  1. Parti içi demokrasinin güçlü olması önemlidir. Karar alma süreçlerinde yalnızca lider kadroların değil, tabanın da söz hakkı olması gerekir. Bu anlayış, hizipleri zayıflatır; çünkü insanlar böylece kendilerini sürecin parçası olarak hisseder.

2. Şeffaflık ve hesap verebilirlik kültürü yerleşmelidir. Siyasette gizlilik, söylentiyi; açıklık ise güveni doğurur. Parti içi kararlar, finansman kaynakları, aday belirleme süreçleri şeffaflaştıkça hiziplerin beslendiği dedikodu zemini ortadan kalkar.

  1. Ortak hedef bilinci oluşturulmalıdır. Kişisel çıkar yerine ülke yararı temel değer haline getirilmedikçe hiziplerin yerini ortak akıl alamaz. Bu nedenle, ülke yararını önceleyen ortak vizyon gündemde tutulmalı ve vurgulanmalıdır.
  2. Gençlerin ve kadınların katılımı artırılmalıdır. Yeni sesler ve toplumun her kesiminin katılımı, eski kalıpları kırar, çoğunluğun sesini arttırır.

İletişim Metotları:

İletişim, hizipleşmenin panzehridir.
Öncelikle siyasetçilerin, eleştiriye düşmanlık değil, gelişim fırsatı olarak bakmaları gerekir. Bu bakış açısı, tartışmayı kavga olmaktan çıkarıp, ortak akıl üretimine dönüştürür. Siyasette iletişimin yalnızca propaganda aracı değil, ortak hedefe yürürken topluluğu bir arada tutan zamk olduğunu da unutmamak gerekir.

İkinci olarak, dijital iletişim kanalları yapıcı biçimde kullanılmalıdır. Sosyal medya, nefretin değil, uzlaşının alanı haline gelebilir. Sosyal medya, yanlış kullanıldığında hizipleşmeyi körükler. Bu mecralarda nefret ve tartışma değil, fikirler dolaşımda olmalıdır.

Üçüncü olarak ortak platformlar hususu diyebiliriz. Farklı görüşlerin bir araya geldiği tartışma programları, sivil forumlar veya partiler arası çalışma grupları, önyargıları azaltır. Çünkü insanlar birbirini gördükçe ve tanıdıkça, “öteki” imajı zayıflar.

Son olarak, empati siyasette iletişimin merkezine yerleşmelidir. Karşı tarafın kaygısını anlamak, onunla aynı fikirde olmak anlamına gelmez ancak, politikadan önce bu bir insanlık gereğidir. Empati, uzlaşmanın ilk adımıdır. Siyasetin dili, yargılayıcı değil kapsayıcı olmalıdır.

Bir Siyasi partide bireysel olarak üzerimize düşenler:

1. Şunu unutmamak gerekir ki, bazen bir sorunun birden fazla doğru çözümü olabilir. Alınan karar sizin düşündüğünüz ile aynı olmayabilir ama bu onun yanlış olduğu anlamına gelmez. Aslında aynı amaca hizmet eden bir başka doğru tercih seçilmiştir.

2. Karar alma mekanizmaları Kanun ve Tüzüklerle belirlenmiştir. Lider tarafından ya da yönetim kurulu tarafından alınacak kararlar bu usul ile belirlenir. Lider ya da Kurul sizin fikrinizi uygulamak zorunda değildir ancak sizin fikrinizi rahatça ifade edebileceğiniz platformu yaratmak ve sizin fikrinizin dikkate alınacağı ve değerlendireceğine dair sizde kanaat oluşturmak zorundadır.

3. Alınan karar sizin siyasi parti içindeki varlığınızla çelişmiyorsa bu sizin parti ile bağınızı kopartmanız ile sonuçlanmamalı ve inandığınız doğru için parti içinde yolunuza devam etmelisiniz. Düşüncenizi anlatmak ve taraftar toplamak için (Hizip olmasa da) daha yapıcı demokratik yolları izleyebilirsiniz, Kulis yapmak ya da gündem oluşturmak gibi.

4. Alınan kararlardan daha önemlisi, alınan kararların kanun ve tüzüklerde belirlenen usul ve kurallara uygun bir yol izlenerek alınıp alınmadığıdır. Zira kurallara uyulmadan alınan bir karar, alınan yanlış karardan daha tehlikelidir.

5. Bir diğer önemli husus da şudur ki; bazen bizi bölen fikirler değil, onları konuşma biçimimizdir. Bu nedenle uygun bir iletişim dili seçmeli, birbirimizi anlamaya ve yapıcı olmaya çalışmalıyız.

Sonuç olarak, hizipleşme siyasetin doğasında değil, insanların tutumundadır. Siyasi partilerin kaçınılmaz bir kaderi değildir. Bu, çoğu zaman iletişim eksikliğinin, güç hırsının ve empati yoksunluğunun sonucudur. Siyasi hareketlerin başarısı, farklılıkları bir arada tutabilme becerisi ile mümkündür. Sonuçta kazanacak olan bir grup değil, ortak geleceğini paylaşan toplumun tamamı olacaktır. Çünkü siyaset, eğer doğru iletişimle yürütülürse, hizipleri değil; birlikte düşünme iradesini güçlendirir, en gerçeği görmemizi, en doğruyu seçmemizi sağlar.

Hep deriz, hepimiz aynı gemideyiz, ama acaba aynı yöne mi kürek çekiyoruz.