Aksaray adı ile bugün tanıdığımız bu önemli şehir, Türkiye'nin tarihinde çok özel bir yer tutuyor. İlk adının "Nenessa (Nenossos)", olduğu düşünülen şehir, ilk olarak eski Hitit metinlerine damgasını vurmuştur.

MÖ 1. bin yılda Kral Kiakki'nin hükümdarlık döneminde Şinakhatum-Şinukhtu olarak anılan bu yer, Helenistik dönemde Kapadokya Krallığı'na katıldı. Aynı dönemde eski adı Garsaura olan şehrin ismi Arkhelais olarak değiştirilmiştir.

Selçuklular dönemindeyse şehrin adı bir kez daha değişmiştir. Arkhelais olan bu ismi, II. Kılıçarslan'ın hükümdarlığı sırasında Aksaray olarak değiştirmiştir ve bu dönemde şehir, Selçuklu Devleti'nin ikinci başkenti olmuştur.

Aksaray, tarihi zenginliği ve önemi dışında yerel halk tarafından kullanılan özgün bir isme daha sahiptir: "Şehr-i Süleha". Bu isim, "iyi insanların yaşadığı yer" anlamına gelir ve kötü insanların şehre alınmaması geleneklerine dayanır.

Aksaray'ın adı nereden gelmiştir?

Aksaray, tarihin farklı dönemlerine ait çok sayıda hikaye ve efsane ile doludur. İranlılar bu bölgeyi ele geçirdiklerinde, tüm alanı "Güzel atlar ülkesi" anlamına gelen "Cappadocia" olarak adlandırdılar. Ancak, "Aksaray" isminin menşei hakkında birçok rivayet mevcuttur.

II. Kılıçarslan döneminde, Haçlı seferleri esnasında bir askeri üs kuruldu. Konya dışında oluşturulan bu üs, mevcut Aksaray bölgesiydi. Bu şehir, dayanıklı surlarla, cami, medrese, hastane gibi birçok kamu binası ile donatıldı. Ayrıca, her zafer sonrası II. Kılıçarslan şehre geri döner ve kutlamaları bu bölgede başlatırdı. Bu nedenle, bu topraklar "Zafer Yurdu" anlamına gelen "Darüz-Zafer" olarak adlandırıldı.

II. Kılıçarslan, kurduğu bu kenti o denli çok severdi ki, kötü niyetli kişilerin kente giremeyecekleri yönünde bir ferman çıkardı. Evliya Çelebi'nin kaydettiği efsaneye göre, sarayın kapısının iki yanına aslan heykelleri konuldu. Bu heykeller, kötü kişiler Aksaray'ı ziyaret ettiğinde ağızlarından çıkan alevler ile bu kişileri yakar ve yok ederlermiş. Ayrıca, kendine huzurlu bir yaşam sürenlerin yer aldığı bu kent "İyilerin Yurdu" anlamına gelen "Şehr-i Süleha" olarak da anılmıştır.

Bir başka rivayet ise, Selçuklu sultanlarından birinin hastalanan kızı ilgili bir hikayeyi içeriyor. Bu hikayeye göre, kızın yakınmaları ve "Ah Saray" sözleri sarayın odalarında yankılanıyor, bu durum sarayda huzursuzluk yaratıyordu. Aynı zamanda, bir dervişin çıkardığı sevgi çözümü ise, bu genç kızın sevdasını bulmak ve evlendirmek oldu. İşte bu noktadan sonra "Ah Saray" yani çaresizliğin sembolü olan bu söylem, umut dolu ve coşkulu bir "Aksaray" sesine dönüştü.