Hepimizin çocukluğunda unutamadığı bir çizgi film, kitap kahramanı vardır. İster istemez bu kahramanlar geleceğimize yön verir. Hiç unutmayız o kitaptan aldığımız dersi, öğüdü. Bugün çocuk yanımıza iyi gelecek bir çocuk kitabından fazlası olan bir kitaptan bahsedeceğiz. Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi yazar ve senarist Nefise Abalı’nın ilk çocuk kitabı olan Gak Gak Gaaak!’ı konuşacağız.

1)      Öncelikle Gak Gak Gaaak’ın yazarı, sizden bahsedelim. Uzun yıllardır öykü yazarlığı ve animasyon senaristliği yaptığınızı biliyoruz. Tüm bu süreçlerin ardından çocuk kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz?

Çocuk kitaplarına uzak değildim aslında. Okumayı en sevdiğim türler masallar, çocuklara yönelik öyküler, kitaplar. Animasyon izlemeye de bayılırım. Türk Dili ve Edebiyatı mezunu olduğum için ilk işimde çocuk kitapları üzerine editörlük yapmıştım. İkinci işim de çizgi film senaristliği oldu, 2011 yılında. O zamanlar bir “fikir defterim” vardı. Aklıma gelen bölüm fikirlerini, ilginç ve yaratıcı detayları not alırdım defterime. O fikirlerden bazıları zamanla öykülere dönüştü. Örneğin notalarla ilgili bir çizgi film projesi hazırlamıştım, ne yazık ki stüdyodan onay alamayınca onu çocuk kitabı olarak yazdım. Yayınevlerine de göndermiştim hatta, ama sanırım doğru zaman değildi. Bir de çok da üzerine düşmemiştim. Sonrasında Ankara Üniversitesi’nde doktora yaparken çocuk edebiyatı alanında uzmanlaştım. Oğlum Yerdeniz doğduktan sonra da daha çok ağırlık verdim bu alana. Nihayet 2021’de Gak Gak Gaaak’ın sesi duyuldu ve 2022’de basıldı. Bu benim için önemli ve büyük bir adım oldu, umarım devamı da gelir.

2)      Çizimlerin ön planda olduğu bir kitap görüyoruz. Gerçekten bir animasyonun içindeymişiz gibi gerçekçi, kaliteli çizimler bunlar. Çizimleri yapan Eren Erdoğan ile süreç nasıl ilerledi, çizimlere göre hikâyede değişiklik yaptığınız oldu mu?

Eren’le çizgi film sektöründe tanıştık ve uzun yıllar birlikte çalıştık. Eren çok profesyonel, alanının en iyilerinden. “Böyle bir hikâyem var, çizebilir misin?” dediğimde benim kadar heyecanlandı o da. Karga ve Tilki, malum çocukluğumuzun masallarından. Boyamasından çizim tarzına, karakter tasarımından sayfa düzenine kadar kitabımızın üzerinde ince ince çalıştı. Bu süreçte benim fikirlerimi de önemsediği için çizime başlamadan önce Zoom’da uzun uzun görüşmeler yaptık. Hatta boyama üzerinde o kadar çok durduk ki epey bir şey öğrendim bunla ilgili. Eren’le çalıştığım için çok şanslıyım, bunu üstüne basarak söylemek isterim. O kadar içtenlikle ve keyifle çalıştık ki, hikâyede değişiklik yapmayı gerektirecek bir durum yaşanmadı. Süreç su gibi aktı, yolunu buldu. Kitap tamamlandığında günlerce sayfaları çevirip durdum, seyrettim hayranlıkla. Öykünüzün resme dönüşmesi, canlanması, müthiş bir duygu. İyi ki Eren’in çizimleriyle hayat buldu!

3)      Peki çocuklarla animasyonda buluşmak mı yoksa masal kitabıyla buluşmak mı sizi daha çok heyecanlandırdı? Hangisinde çocuklara daha yakın olduğunuzu hissettiniz?

Çok güzel bir soru. İkisinde de çok heyecanlandım elbette. İlk senaryomu yazdıktan sonra animasyon ekibiyle bir toplantı yapmıştık, benim bölümde hangi duyguyu vermeyi amaçladığımı, neleri vurguladığımı konuştuk. Sonrasında da storyboard sanatçısı, yönetmen ve animatörle iletişimim devam etmişti. İşin nasıl ilerlediğini görmek, izlemek müthişti. Bölüm tamamlandıktan sonra yine ekiple birlikte izlemiştik animasyonları. Yazdığım diyalogları karakterlerin ağzından duymak aşırı heyecanlandırmıştı beni. Yerimden kalkıp stüdyonun ortasında saatlerce zıplamak istemiştim sevinçten. Tabii hayal kırıklığı yaratan sahneler de izledim çalışma hayatım boyunca. “Ben öyle hayal etmemiştim ama” dedirtti bana. Orada tabii 40-50 kişilik büyük bir ekip var, senarist olarak sürecin her aşamasında yer alamıyorsunuz, hatta bazen sözünüz de pek geçmeyebiliyor. Kitap öyle değil tabii ki, iyi ki değil. Kitabın süreci çizer, yazar ve editör üçgeninde ilerliyor, en fazla altı yedi kişilik bir ekiple tamamlanıyor. Sizin dokunuşlarınız daha belirgin oluyor. Bir de kitap somut bir şey, elinize alıp bakabildiğiniz, yanınızda taşıyabildiğiniz, bağrınıza basabildiğiniz bir eser. O yüzden heyecanı da sürekli taşıyorsunuz kalbinizde. Filmi yapıp izliyorsunuz ve sonrasında bitiyor bence. Bazen ekranda denk geldikçe yine heyecanlandırıyor sizi tabii ama kitabın etkisi bence daha uzun süreli. Bir de imza günleri var, etkinlikler. Okurla temas edebiliyorsunuz. Çizgi filmde galalar dışında bu pek mümkün olmuyor. Nihayetinde ikisi de bir üretim, yaratıcı bir süreç. İkisinde de yer alma mutluluğunu ve heyecanını tattığım için çok şanslıyım.

4)      Kitaba sesiyle adını veren kargaya gelelim. Türk kültüründe, masallarında karga diğer hayvanlardan ayrı tutulur. Sizin bu kitaba kargayı konumlandırmanızın önemi nedir, masal hayvanlarının kültürle ilgisi sizce nedir?

Eski Türk kültürüne baktığımızda karganın “kut”la ilişkili olduğunu görüyoruz. “Kut kondu, baht kuşu kondu” denen kuşun karga olduğu düşünülüyor. Karga aynı zamanda sonsuzluğun, derin düşüncenin de sembolü, kurtarıcı vasfı da var. Tabii zamanla kargayla ilgili düşünceler değişmiş ne yazık ki, günümüz halk anlatılarında da açıkça görülüyor bu durum. Bunun sosyolojik açıklamaları da var elbette, ilgi duyanlar araştırabilir. “Kılavuzu karga olanın burnu pislikten çıkmazmış”, “Besle kargayı oysun gözünü” gibi atasözlerimiz var, biliyorsunuz. Hem sesiyle, hem rengiyle kötülenmiş, ölümü çağrıştırması sebebiyle uğursuz görülmüş karga. Hatta Anadolu’da çirkin görülen kişilere “karga gibi” derler, ya da sesi kötüyse birinin yine aynı şekilde kargaya benzetilir. Eee biz çocuklara “hayvanları, tüm canlıları sevelim” derken kargayı neden bundan ayrı tutalım. Karga ve Tilki masalı da okullarda, kitaplarda yıllardır anlatıla geliyor. Tabii bizim kültürümüzün masalı değil bu. Ezop ve La Fontaine masallarından. Baktım orada Karga suspus, dedim bir dinleyelim Karga’yı da, o ne yaşamış, bir duyalım. Torunu Kargi’nin ağzından yeniden anlattım masalı. Tabii karga burada metafor, ötekiyi, göçmenleri, bizden olmayanı temsil ediyor. Rengi, sesi, dili bizim gibi değilse onu nasıl görmezden geldiğimizi anlatıyor Gak Gak Gaaak. Bu kitap bir şeyleri değiştirebilir belki.

1694766405878

5)      Gak Gak Gaaak’ı okurken her sayfa bir tekerleme formunda ilerlemiş gibi ister istemez bir ritimle okuyor okuyucu. Bunun bir sırrı var mı yoksa kendiliğinden akan bir biçimde mi yazıldı?

Fabl gibi yazmak istedim, şiir gibi. Karga ve Tilki anlatısı bir fabl biliyorsunuz, manzum hikâye dediğimiz türden. Madem o masal üzerinden öykümü kuruyorum, öyleyse teknik olarak da onun izinden gideyim dedim. Hem çocuklar da çok seviyorlar şiir gibi metinleri. İkilemeler kullandım, yansıma sesler. Onlar da etkiliyor bu ritmi. En önemli etken tabii karganın sesi, gaklaması. Metnin çoğu yerinde “Gak gak gaaak” diyor Kargi. Çocuklar da en çok bu sesi sevdiler. Hatta gittiğim etkinliklerde çocuklarla birlikte gaklıyoruz böyle. Buradaki amacım hem çocukları ritimle, sesle yakalamak, hem de Karga’nın sesini duyurmaktı. Siz kitabı okurken her gak gak dediğinizde Karga’nın sesi oluyorsunuz farkında olmadan. Hem okuması, hem dinlemesi eğlenceli tabii.

6)      Son olarak edebiyat ve yazarlıkla az-çok ilişki kurmuş olanlar en zorunun çocuklara hitap eden yazılar yazmanın olduğunu bilirler. Kendinizi Yerdeniz büyütücüsü olarak tanımlıyorsunuz, oğlunuzdan sonra çocuklara yazmanızda anne olmanızın etkisi çok oldu mu, ilhamlarınız nelerdir?

Evet, Ursula K. Le Guin’in Yerdeniz Büyücüsü kitabından yola çıkarak adını vermiştik. Oradan biraz esprisi oldu Yerdeniz büyütücüsü diye 😊 Bu arada Yerdeniz Büyücüsü de bir çocuk kitabı, 10-11 yaşındaki çocuklara hitap ediyor. Bu kitap ve Ursula K. Le Guin’in tüm yazdıkları benim için büyük bir ilham kaynağı. Kendime de çok yakın buluyorum yazdıklarını. Gelelim anne olma kısmına. Ben Yerdeniz’e hamileyken covid salgını çıktı, evlere kapandık. Yerdeniz doğduktan sonra da devam etti bu süreç. Annelik zaten zorlu, üstüne bir de pandemi, tüm zorluklar daha da katmerlendi. Kendimi rahatlatmak için eskisinden daha çok sarıldım yazmaya. Yazmak arkadaşlarla buluşmak gibiydi, balkona çıkıp bir nefes almak, bir kahve içmek, bir kafa dağıtmaktı. Bir de oğluma kitaplar okurken kötülerine de denk geldim. Bunca yazdığım öykünün, bunca fikrin kıyıda köşede durmasına gönlüm razı gelmedi artık ve daha aktif bir şekilde yayınevlerine başvurmaya başladım. Tek etkisi bu olabilir. Yoksa dediğim gibi yazmak hep hayatımın orta yerinde, uzun yıllar da çocuklar için yazarak geçimimi sağladım. Bundan sonra da yine çocuklara yazmak var gönlümde.

1694765783624