Yağmur, dolu ve fırtına derken Eskişehir Haziran'ı takvim yapraklarına notlar düşüyor.

“Yok yok daha öncesi böyle görünmedi, her gün yağmur misali’ doğanın dengesi şaştı yorumlarıyla geçip giden bir mayıs, arkasından Haziran. Odunpazarı yaz tatilinde meydanın kalabalığı çekilmiş gibi. Ama ben Odunpazarı meydanın en işlek köşesi ODA.ART sanat galerisindeyim bu hafta sonu. Eskişehir son aylarda, son günlerde adeta tasarım haftası yaşıyor gibi. Tasarım müzesi, tasarım defileleri, tasarım kongreleri. İşte ben de tam da bugün ODA.ART sanat galerisinde şehrimize Isparta’dan gelen Gönen Meslek Yüksekokulu Tasarım bölümü başkanı Muazzez Çetiner’in sergisinde röportajımızı yapmak için buluşuyoruz.  

Muazzez Çetiner, önce sizi tanımak istiyorum.

-Ben Muazzez Çetiner. Adana Doğumluyum. Üniversite eğitimime kadar tüm eğitim hayatım Adana ‘da geçti. Lisans ve Yüksek Lisans Eğitimi mi giyim ve tekstil öğretmenliğimi burada tamamladım. Süleyman Demirel Üniversitesinde ise pazarlama alanında doktora ve sanatta yeterlilik eğitimi aldım. Sürdürülebilir moda pazarlaması ve tasarımı alanlarında çalışmalarım sürmektedir.
Muazzez Hanım’a teşekkür ediyorum ve birlikte sergi salonuna geçiyoruz sohbet etmek için. ODA.ART küçük bir sanat galerisi adeta. Odun pazarının geleneksel küçük Osmanlı evlerinden biri ama bugün duvarları süsleyen tablolar değil, kıyafetler. Ama öyle kıyafetler ki öyle her yerde her zaman görmeye alışkın olduğumuz cinsten değil.

20230621_182342[1]
Her kıyafet bir tablo misali.
Ve her giysiden bir tane üretilmiş.
Her ürün bir tasarım.
Bir sanat eseri gibi.  Adı “KÖKLENMEK SERGİSİ” 

Modayı nasıl bilirsiniz? İnce bedenler, sürekli değişen renkler ve giyilmesi gerekenler...

-Uzun yıllar moda kurallarını ve içinde bulunduğum bu sistemi bir türlü benimseyemedim. Taki baskıcı ve tüketimi körükleyen, kullanıcı, ürün ve üretici arasındaki bağı göz ardı eden, hedonic moda anlayışından sıyrılıp sakin ve dingin sürdürülebilir moda ile tanışana kadar. Sürdürülebilir modanın insana ve değerlere saygılı topraklarında gezinirken kendimi bu dünyaya ait hissettim nihayet. Modanın yeni ama bir o kadar kadim değerlerden beslenen bu yönü uçsuz bucaksız taze bir orman gibi benim için köklenmeyi bekleyen...

Oturmuş bu satırları yazarken odanın kenarındaki annemin koca çeyiz sandığı gözüme ilişti. Ne var içinde kim bilir? Ben bilirim dedi içimdeki çocuk her şeyi bilen, hiçbir şey bilmeyen…

Döktüm sandığın içindekileri odanın ortasına ne var ne yok başladım karıştırmaya. Çarşafları masa örtülerini, havluları kenara bıraktım. El emeği danteller, etaminler, nakışlar, başladı oynamaya pullar, boncuklar, kurdeleler da katıldı onlara.

Kendimi bir düğünde gelin ve arkadaşlarının çemberinde buldum. Katıldım aralarına konuştuk biraz. Yaşlılar çocuklarından dert yandı. Genç kızlar sevdalıklarından, genç kadınlar türkünün ritmiyle hayatın ritmini yakalama çabasında. Gelin heyecanlı sevdiğine kavuşmuş, biraz mahzun yuvasını bırakmış. Gelin anası gözleri dalgın yavrusunu merakta…

Kadınlar süslenmiş paralı başlıklar, altın kolyeler, gelinin saçlarında teller…

Hepsinin üstünde yelekler.

Bizim sandık toplanmış düğüne gelmiş…

Bu türlü türlü malzemeyle süslenmiş yelekler kadınların acısını, kederini, hüznünü bir süreliğine eğlenceye dönüştürmüş. Yelekler dile gelmiş kumaşlar anıları, danteller emeği, boncuklar sabrı, pullar neşeyi, şeritler gurbeti, anlatmış…

Muazzez Hanım; Sosyal medyanın “moda gelişimi” algısı üzerindeki etkisini biz sanatseverlere biraz değerlendirir misiniz?

-Tarihsel sürece baktığımızda moda ilk olarak aristokrasinin kullandığı ve yönlendirdiği, halkın ise izlemekle yetindiği bir olgu. Halk kendi modasına sahip ama istediğini giyebildiği demokratik bir moda değil bu. Örneğin o dönemlerde mor rengi bile sadece belirli bir sınıf kullanabiliyor. Daha sonra Barok ve Rokoko gibi dönemlere gelirsek moda olanı insanlar balo ve davet gibi sosyal ortamlarda görüp benimsiyorlar. Sanayi devrimi ile üretimin artması sonucu giysilere kolay ulaşım gerçekleşir ve yeni ihtiyaçlar yaratılır. Bu dönemde moda dergileri ve mecmualar modayı tanıtır. Ardından Hollywood ve sonra televizyon dizileri derken internet ve sosyal medya sürece baktığımızda değişen şey modaya kanallık eden retorik diyebiliriz. Modaya ulaşmada sosyal medya tabi ki bir araç ama kapitalist tahakkümün varlığı pekiştirmekten öteye gitmiyor. Bunu influencerların aynı anda aynı marka çantayı takmalarından anlayabiliriz.

20230622_094633[1]
 
Farkındalık sunmak ve kişiyi özel kılmak başlı başına büyük bir özveri gerektiriyor.

Hem modanın içinde olmak, hem çizgide hem renkte hem giysilerde usta işi eserler ortaya koymak ise büyük bir birikimin sonucu. Muazzez Çetiner “KÖKLENMEK” sergisini görünce kelimelerin aktaramadıklarını ve sanatın duvardan giysilere nasıl taşındığını çok daha iyi anlayacaksınız.

Teşekkürler farkındalığa imza atan Muazzez Çetiner

Hep sevgiyle kalın. Hep sanatla…

Hep öğreten hep sanatçı olarak.