Bu haftaki yazımın başlığında ünlü ve benim de çok sevdiğim şair Orhan Veli’nin dizelerinin çarpıtılmış halini neden kullandım, bu konuya birazdan ayrıntıları ile değineceğim.

Öncelikle hafta sonu oynanan Kaynaşlı Belediyespor maçına kısa bir göz gezdirelim. Ligde dişli bir takım olduğu ilk 4 hafta sonunda ayyuka çıkan Kaynaşlı deplasmanında ben dahil birçok kişi Eskişehirspor’un bir şekilde kazanacağını düşünüyordu. Rakip ne kadar sıkı olsa da 4 maçını kazanan ve yetenek baremi çok yukarıda olan Es Es’in Kaynaşlı’dan 3 puan ile dönmemesi için çok ciddi bir sebep görünmüyordu. Üstelik Eskişehirspor Sincan maçında lig öncesi hazırlık döneminden beri eleştirildiği tempo sorununu da biraz halletmiş görünüyordu. Bu şartlarda Kaynaşlı’dan 3 puan alıp zirveye yerleşmek işten bile değildi. Çünkü aynı puanda olduğumuz zirve ortağı 1926 Polatlı bir diğer iddialı ekip Sincan Belediyespor ile karşılaşıyordu ve puan kaybedebilirdi. Polatlı cephesinden beklenen haber gelse de biz kazanamadık ve Polatlı hem de Kaynaşlı ile arayı açma şansını şimdilik teptik. 1-1 biten maçta iki takımın da oynadığı oyunun hakkı beraberlikti. Onu da söylemeden geçmeyeyim. Peki, Eskişehirspor nerede hata yaptı ve istediği sonucu alamadı?

Teknik Direktör İbrahim Baş’ın maç sonunda yaptığı açıklamalardan Kaynaşlı’nın koşan, basan ve pres yapan yapısı Eskişehirspor’u çok zorladı. Ayrıca önde kapanan bir takım olan Kaynaşlı özellikle ilk yarıda Eskişehirspor’un oyun planlarını bozdu şeklinde bir sonuç çıktı. Çünkü Es Es saha içinde bir B planı üretemedi. Ayrıca Kaynaşlı sahasının ölçülerinin küçük olması bizi oyun kurmakta zorlayacak gibi bir söyleme hiç katılmıyorum. Sonuçta BAL’da bu tarz sahalar oldukça fazla. İbrahim hocanın ve Eskişehirspor’daki birçok futbolcunun da BAL tecrübesi buna paralel şekilde oldukça fazla. Bu nedenle çıkıp saha ölçüleri falan demek bana pek mantıklı gelmiyor. Takdiri bu konuda size bırakıyorum. B planı konusuna geri dönersek orta sahada eksik kalan, Kaynaşlı’nın ön alanda baskılı ve mücadeleci oyununa yanıt veremeyen Eskişehirspor ilk yarıda adeta oyunu idare etti. Orta sahanın göbeğinde yalnızca 2 oyuncu ile sahaya çıkmamız Eskişehirspor’un oyununu bozan temel etken oldu. Demirspor, Yunusemrespor ve Sincan maçlarında basan ve hızlı bir takım ile oynamadığı için Eskişehirspor orta sahasının göbeği çok sırıtmamıştı. Ama bu maçta net bir şekilde dizilimin bu maça uygun olmadığı ilk 20 dakikada görüldü.

Sezon başından beri ısrarla yazdığım göbekte oyuncu eksikliği, bu nedenle 1. bölge ile 2. bölge arasındaki pas trafiğinin ve geçişin sekteye uğraması konusuna maalesef geri dönüyoruz. Aynı zamanda sürekli söylediğim “tempo” konusu da bu maçta bizi negatif şekilde etkiledi. Artık tempo dediğimde arkadaşlarım bile benimle dalga geçmeye başladı. “Sürekli tempo diyorsun, başka lafın kalmadı mı?” diyorlar. Ancak bu sorun devam ettikçe bu konuyu konuşmaya devam edeceğim. Gülen gülsün bizim bu ligde gülecek veya zaman kaybedecek halimiz yok. Benim sürekli savunduğum üç 8 numaralı sistem ya da bir 6 iki 8’den oluşan sisteme ikinci yarı geçtiğimizde oyuna bir miktar hakim olmayı başardık. Zaten oyunun bu döneminde de golümüz geldi. Ayrıca maçın sonuna kadar da orta alanda fena bir mücadele vermedik. Orta saha göbeği toparlandıktan sonra galibiyete gidemememizin temel sebebi ise kanatlardan beklenen katkının ve ikinci golün gelmemesi oldu. Serdar Sudun’un ise maç başında dahi aşırı temposuz görüntüsü ikinci yarıda daha da göze battı ve İbrahim Hoca onu çok haklı bir gerekçe ile oyundan aldı. Fakat bu defa da göbekte ufak sorunlar yaşamaya başladık.

Skor ve oyun ne olursa olsun mücadeleden vazgeçmeyen Kaynaşlı maç sonlarında golü bulunca beraberlik kaçınılmaz oldu. Düzce ekibinin özellikle ilk yarıda çok net pozisyonlar harcadığını da söyleyeyim. Yine Eskişehirspor’da da Ercan’ın son dakika kafa vuruşu gol olmaya çok yaklaştı ama kısmet değilmiş. Maçtan sonra Ercan’a taraftardan eleştiriler geldiğini gördüm. Ercan’ı o golü atamadı diye eleştirmek son derece mantıksız. Bu tarz pozisyonlara neden bir maçta 4-5 kere giremediğimizi eleştirmek gerek. Eğer böyle birkaç pozisyon yakalarsak Ercan en az birini gol yapar. Bırakın bu ligi dünyada herhangi bir ligde kimse bir maçta %100 gol ortalaması ile oynamıyor. Ercan’ı eleştireceklere tavsiyem Ercan’ın oyunun sıkıştığı anlarda arkadaşlarına duvar olmak için Sergen ile birlikte içe doğru kat etmemesini veya ön alan baskısına yeterince katılmamasını eleştirmeniz daha doğru olacaktır.

Neyse… Teknik konular çok su götürür. Bu yazı da uzadıkça uzar. Daha birçok değinmek istediğim konuyu bu hafta es geçiyorum. Gelelim “Eskişehir’i dinliyorum kulaklarım kapalı” meselesine. Sayın İbrahim Baş ve futbolcuların Eskişehir’i dinlemekten vazgeçmeden ama kulaklarını da bir süre kapatarak yola devam etmeleri gerekiyor. Çünkü bir beraberlik sonrasında bile artık alt liglere tahammülü kalmayan camianın nasıl tepki verdiğini görmüşlerdir. Taraftar tepkileri başta olmak üzere bu tepkilerin şiddetinin biraz fazla olduğunu söylemek isterim. Ancak bu camiaya çocukluktan beri gönül vermiş biri olarak da taraftarın tepkisini de anlıyorum. Çünkü kimse bu çukurda bir dakika daha fazla kalmak istemiyor ve haklıdır. Ancak buradan çıkmak için de biraz itikatlı davranmak lazım. Elbette Eskişehirspor böyle oynamamalı, rakiplerine korku salmalı ama bir beraberlikte de büyük bir kırılma yaşamak kimseye fayda sağlamaz.

Sezon öncesinde burası Eskişehirspor. Burası çok farklı bir camia dikkatli olmak gerekiyor dediğimde ve yazdığımda işte tam da Kaynaşlı maçı sonrasında gördüğümüze benzer, sosyal medyada ve sokakta rast geldiğim büyük eleştirilerin hızlı bir şekilde oluşabileceğinden, tahammülsüzlükten ve Eskişehirspor’un bazen aklın sınırlarını zorlayan büyüklüğünün etkisinden bahsediyordum. Bu durumlar bir beraberlikte bile tüm camiada büyük baskı yaratabiliyor. Bu nedenle Eskişehir’i kulakları kapalı dinlemek ve çok daha iyi bir oyun ile şampiyonluk hedefine emin adımlar ile yürümek çok önemli.

Herkese sevgiler, saygılar ve Eskişehirspor ile dolu bir hafta diliyorum. Umarım yolun sonu şampiyonluk olacak!