“Hayat bazen fazlasıyla, bir öğleden sonra varlığını hatırlatmak için şöyle bir görünüp yüksek katlı binaların camlarındaki yansıyışlarından  başı dönen, döne döne ve eteklerini savurarak güzelliğini dünyanın başka yerlerine saçmaya giden güneşin, ertesi gün gönülsüz bir ikindide, ayaz kesilerek üzerine lütfen ışıdığı Ulus Meydanı’na bakmak gibi.” Hatırla Beni romanını okurken yüreğimi sızlatan bu satırlar beni uzun bir Ankara gününe götürdü. Ben de hem bu romanı hem de Ankara temalı romanlardan bahsetmek istedim. Insan hayatında da olabileceği gibi bizim edebiyatımızda ikilikler üzerine kurulu. Cumhuriyet öncesi edebiyatında roman, şiir, tiyatro gibi türlerin mekânı olarak hep İstanbul’u görürüz. Çoğu eserde İstanbul hem her şeyin suçlusu hem de herkesin aşık olduğudur. Milli mücadele ile birlikte dönemin aydınlarının Anadolu’yu mekân seçmesi, ardından da Cumhuriyet’in ilanıyla Anadolu ve özellikle Ankara yazın türlerinin yeni mekânı haline gelmiştir. Artık eserlerde İstanbul; eski ve güçsüz olarak görülürken Ankara; yeni, modern ve daimidir. Bu da edebiyatımızda Tanzimattan beri gelen eski- yeni ikiliğine yeni bir soluk katmıştır. Eski- yeni tartışması İstanbul- Ankara ikiliği olarak devam etmiştir. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Ankara’sı bu ikiliği en iyi anlatan romanlardan.
         Cumhuriyet sonrası döneme baktığımızda ise daha çok bireyin yalnızlaşması ve iç dünyaya dönmesini konu alan romanlarda rastlıyoruz Ankara’ya. Belki de en iyi bu dönemde anlaşılıyor bu şehir. İçimizde kalan birkaç ukde gibi; anlaması ve anlatması zor. Son zamanlarda okuduğum hem çok şey söylemek istediğim hem de sadece bende kalsın dediğim bir roman okudum: Hatırla Beni. Misli Baydoğan’ın kaleme aldığı buram buram Ankara yalnızlığını hissettiğim roman. Yine bir ikilik romanı bana göre. İkiliğin ortasında sıkışmış bir şehir. Başkahraman Gülden’le umut dolu yürüyüşlere çıkıyoruz Kurtuluş Parkı’nda. Murat’a olan aşkını, hayallerini dinliyoruz. Birden gelen Ankara rüzgarıyla darmadağın oluşunu okuyoruz. Semtler değişiyor. Bir anda Çinçin’de rastlaşıyoruz Gülden’le. Pespembe hayallerin nasıl karanlığa dönüştüğünü anlatıyor bizlere.  Anlıyoruz ki duvarın arkasını görmek önemli. Mühim olan orada da nefes alan ve acı çekenlerin olduğunu bilmek. 
          “İnsanın  isyan ederek tüm inandıklarından yüz çevirmesiyle, yerlere kapanarak hamd etmesi arasında bazen sadece birkaç saniye oluyor.”( Hatırla Beni,369)
Dilerim Gülden ve Murat yürümüştür başkent sokaklarında.
                                    Bende tarçın sende ıhlamur kokusu
                                    Yürürüz başkentin sokaklarında (C.Süreya)


İlgilisine;
Misli Baydoğan Hatırla Beni Ötüken Yayınevi