"Kapıcı! Kötü hayalleri içeri bırakma. Biz burada çok sıkışık durumdayız.”

Oğuz Atay böyle ifade ediyor, umutlarının sıkışmışlığını. Çağımız sıkışmış hayaller ve umutlar çağı. Nasıl başa çıkmış bizden öncekiler derken yine edebiyata sığınıyoruz.  Benim için edebiyatın en sıkışmışlarıdır, Servet-i Fünûn yazarları. Edebi bir dönem olarak kısa bir dönem Servet-i Fünûn. Tanzimat ilanı ile az da umut tohumları eken yazarların- şairlerin- aydınların İstibdat Dönemi ile sıkışmışlık mücadelesi bu dönem. Kısa ama bir o kadar da etkili. Halid Ziya’nın  bu dönemde edebiyatımızın en iyi romanlarından  biri olan Mai ve Siyah’ı yazması, Mehmet Rauf’ un Eylül ile psikolojik romanı başlatması, Cenap Şahabettin’in Elhan-ı Şita (Kış Nağmeleri) şiirinin her dizesinde gözümüzde canlandırdığı o kar manzaraları ve Tevfik Fikret’in gençlerden beklediği ‘’ışık’’ ile iz bırakmış Servet-i Fünûn, diğer bir adıyla Edebiyât-ı Cedide yazarları. Ben burada Fikret’in inanmış ve adanmışlığına hayranım. Elbette edebiyatıyla ilgili çokça yorum yapabiliriz ama dönemin koşulları bize iki farklı Tevfik Fikret tablosu çiziyor: Biri edebiyat öğretmeni, dergi yazarı sanatçı Fikret, diğeri ise hem ülkesinde hem de yakın çevresinde yaşadığı kırılma noktalarıyla kendi köşesine çekilmiş Fikret.

Tevfik Fikret, hocası Recâizâde Mahmut Ekrem’in isteğiyle geçer Servet-i Fünûn dergisinin başına. Bu zaman kadar fen-bilim dergisi olarak bilinen dergi, Fikret’in katılımı ile edebiyat ve ardından bir edebi hareket dergisine dönüşür. Bu edebi hareket hükümeti rahatsız eder, baskı ve yasakları beraberinde getirir. Baskılara yenik düşen Servet-i Fünûn kapanır. Fikret Rumelihisarı’ndaki evine çekilir ve öğretmenliğe devam eder. Bu sırada ikinci Fikret’i tanırız. Babasını, kız kardeşini kaybetmesiyle yaşadığı kırılmalar, II. Meşrutiyet’in ilanıyla yerini umuda bırakır. Çizdiği bu iki Fikret portresi edebiyatına da hâkim olur. Bir yandan eski klasik şiirimiz olan Divân edebiyatında bir yandan da düşünmeye, toplumsal eleştirilere yer verdiği yeni şiir anlayışında oldukça başarılıdır. Bu dönemden sonra hem kendi oğlu Haluk hem de gençler için aynı tavsiyeleri verir:  

                 “Bize bol bol ziya(ışık) kucakla getir

                        Düşmek etrafı görmemektir.” 

 Fikret’in tüm umudu budur: Gençlerin Batıya kaçmasından ziyade orada fenin, bilimin kaynağına ulaşıp “ışığı” getirmelidir. Oğlu Haluk geri dönmez…
 Tüm kırılmaları ile bir Türk aydını portresi çizer Fikret. Sanatçı, öğretmen, baba… Tüm hayal kırıklıklarına rağmen buradadır ve son ana kadar beklemiştir vatanı için o ziyayı.
 Tüm zamanların “sıkışmışlarına” umut dolu olduğumuz dönemler dilerim.

Meraklısına:
Tevfik Fikret ve  arkadaşlarının Servet-i Fünûn anıları için
Hüseyin Cahit Yalçın ‘ın Edebiyat Anıları
Servet-i Fünun dergisine dijital olarak ulaşabileceğiniz bir veritabanı:
http://www.servetifunundergisi.com/