Atatürk’ün fikir babam dediği Ziya Gökalp’in Kızılelma eserini çoğunuz lise edebiyat dersinden hatırlarsınız. Baktığınızda bir masal gibi başlar.

Bir varmış, bir yokmuş, Tanrı’dan başka

Kimseler yok imiş, yakın zamanda

(Bakû’)da milyoner bir kız var imiş;

Türklüğü çok sever, yurda yâr imiş;

Eserin devamı bir destan biçimde ilerler. Türk ideası- bilinci ve hakimiyeti kızılelma metaforu üzerinden anlatılır. Türklerde hakimiyet bilinci haline gelen en büyük ideal Kızılelma’ya ulaşmak oldu. Peki neden Ziya Gökalp Türklerin ülküsünü bu metaforla anlattı?

TDK’ye göre Kızılelma;

-Osmanlılar tarafından Roma ve Viyana şehirleri için kullanılan sembolik ad.

-Yeryüzündeki bütün Türkleri birleştirip büyük bir imparatorluk kurmayı amaç olarak alan ülkü, olarak geçer.

Yakın zamanda daha önce hiç fark etmediğim bir sembol varmış. Amerika’nın sembolünün kızıl bir elma olması. Düşündüğümüzde elmanın kaderini değiştirdiği şeyler vardı. Havva ile Adem’in yediği elma, Apple’ın marka logosu olması, Newton’un başına düşen elma gibi… Tüm bunların yanında Türkçülüğün babası Ziya Gökalp’in Kızılelma’sı. Her milletin ulaşmak istediği ve kader değiştiren kızıl bir elma, sırrı ne peki?

Geçmişe gittiğimizde Orta Asya’dan itibaren var olan bu ülkü Osmanlı’da tam anlamıyla Kızılelma kelimesiyle karşımıza çıkıyor, hâkimiyet alanını genişletmek ve Türkleştirmek ilkesiyle. Türklerin Anadolu’ya girişi ve İslam ile tanışmasıyla bu ülkü tam anlamıyla yerini buluyor. Araştırmalara göre 1075 yılında İstanbul’un fethi ile ilgi hadis hatırlanıyordu ve Kızılelma artık İstanbul’du. İstanbul’un alınması bizi ülküye ulaştırdı fakat Türkler daha büyük dünyayı yönetme ülküsündeydiler. Sıradaki hedef Katolik mezhebinin merkezi olan Roma’dır. Hatta Kızıl Elma adını Roma’nın meşhur binası olan St. Pierre Kilisesi’nin üzeri kurşun yerine kırmızı bakır kaplanmış bulunmasından ve yuvarlak olmasından verilmiş olduğunu söyleyenler de vardır. O dönemdeki pek çok devlette bu simgenin kullanıldığı görülür.

Ziya Gökalp şüphesiz Türk düşünce dünyasında Kızılema ülküsünün siması haline gelir. Selanik’te Türkçülük fikrini savunan, Türk millî yapısı ve dili için çalışmayı gaye edinen bir dergi kurulur adı Genç Kalemler’dir (1911) ve başındaki isimlerden biri Ziya Gökalp’tir. Dergi adını duyurur ve İstanbul’a nakli yapılır. Artık burada Türk dili, düşüncesi dönemin pek çok ismi ile genişletilir. Ve esasında Türkiye fikrinin temelleri atılır.

Turan demek Kızılelma’dır. Bu ülkünün temelinde de Turan devleti içinde Türk’ün ortak dil, ortak duygu, sevinç, keder ve kısaca ortak hayata sahip olmasıdır ve çoğu eserde bu anlatılır. Kızılelma’yı Turan olarak ifade eden Ziya Gökalp, Türkiye devletinin kuruluşuyla Türkiyecilik aşamasının tamamlandığını ifade eder. Her milletin bir ülküsü var, büyük dünyanın hâkimi olmak. Ve insanlık tarihinden itibaren bunu bir kırmızı elma ile bağdaştırmak mümkün. Baktığımızda tüm örnekler yaşadığımız dünyayı değiştirdi: Havva’nın elması, Newton’un başına düşen elma, İstanbul’un fethi ve Apple’ın kurulması…

Bir masal gibi gelse de kulağa milletler birbirlerini ülküleri ile etkilemiş diyebiliriz. Ülküsü olan bir millete ait olmanın gururu bambaşka. Hedef belirlenir ve gerçekleştirilir. Dünya tarihine bıraktığımız izlerle var olalım ve sözü yüce Atatürk’ün fikir babam dediği Ziya Gökalp’in Turan şiiriyle bitirelim. (Kızılelma’dan)

“Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan;

Vatan, büyük ve müebbed bir ülkedir Turan.”