Bu aralar sık sık insanlarla aynı şeyleri konuşuyoruz, iletişimdeki kopukluklar ve konuşulanların aksettirilmesi. Birinin yüzüne söyleyemeyeceğim bir şeyi arkasından söylemek pek prensibim değildir ama bazen yüzüne bakmak istemiyorsam da arkasından sallarım. Dedikodu her canlı gibi benim de hakkım. Ancak dün bir arkadaşımla otururken anlattığı olayı hayretle bile dinleyemedim çünkü İngilizce derslerinde en zorlanılan bölümün reported ve directed speech olduğunu da o kadar iyi hatırlıyorum ki bir konuyu başkasına anlatırken kendi menfaatini korumaya yönelik davrananlara asla şaşırmıyorum.

Olay hep aynı sekansla başlar… Ortamda sessizlik vardır. Çaylar içilmiştir, kahkahalar yarıda kalmıştır. Ve biri çıkar, dudaklarının kenarındaki sahte endişeyle şöyle der: “Ya ben aslında söylemesem miydim ama, zaten herkesin konuştuğu bir şey…”

Dur. Orada dur.Çünkü ne zaman biri cümlesine bu cümleyle başlasa, bilirim ki ortama ateş atılacaktır. Bilgi mi taşıyorsun? Yoksa güven mi satıyorsun?

Bakın… Sana bir bilgi verilmiş. Belki güvenilerek, belki paylaşmak için değil, sadece iç dökmek için anlatılmış. Ama sen o bilgiyi alıp da ortamın orta yerine bırakıyorsun, sonra da sözde tarafsız bir gazeteci edasıyla, “Ama ben sadece duyduğumu söyledim, yanlışsa da onun sorunu,” diyorsun. Kimi kandırıyorsun?

Sonra olaylar karışınca, fitne yayılıp insanlar birbirine ters bakınca, bu sefer de bilgi verdiğin kişiyi savunmaya geçiyorsun. Sanki az önce ortalığı yakıp yıkan sen değilmişsin gibi, “Ama o aslında öyle biri değil ya, ben yanlış anlaşıldım,” diyorsun. Hayır, sen gayet iyi anlaşıldın. Sadece samimiyetsizliğin anlaşılmasın istiyorsun.

Bir de en çok sinirimi bozan ne biliyor musunuz? Kendi vicdanını aklamak için başkasını karalamaya çalışanlar… Kendini kurtarmak için, “Ben sadece söyledim, ama zaten o da şunu demişti, ben olsam arkadaş bile olmam,” diyerek olayı başka bir hedefe saplandıranlar var ya…
İşte onların olduğu yerde ne dostluk kalır ne güven.

Bilgi denen şey, akılla kullanıldığında değerlidir. Ama senin gibi zayıf karakterlerin elinde bu bilgi, sadece bozgunculuğun silahıdır. Kimseyi düşündüğün yok. Ne adaletin umurunda ne insanların huzuru. Sadece egon var, “Ben ne biliyorum biliyor musunuz?” deme arzun var. Ve her şeyin merkezinde olma çaban.

Ama bak, bir gün o bilgi seninle ilgili olduğunda, ortama düşen isim sen olduğunda, işte o zaman anlıyorsun: Gerçekten samimi olan susar. Gerçekten vicdanlı olan konuşmadan önce düşünür. Ve gerçekten karakterli olan, bilgiyi değil, güveni taşır.

Unutma…Herkes seni sustuğunla, koruduğunla ve kurduğunla hatırlayacak. Ama sen hep, birilerini sattığın günle anılacaksın. Ve bu yazı da o gün sana ayna olsun diye burada dursun.