İnsanın kendini en çok kandırdığı cümleyle başlayalım: “Onu üzmek istemedim.”
Bak sen. Ne kadar da zarif bir yalancı! Kalbi pamuk, dili jilet. Gerçekleri söylemeye cesaret edemeyen bir tür modern romantik. Üstelik bu tür çoğalıyor; yeni nesil ilişki krizlerinde “dürüstlük” artık delikanlılık değil, delilik sayılıyor. Oysa mesele neyi sakladığın değil, neyi çürüttüğün. Ve en çok da güveni.
Güven dediğimiz şey öyle Instagram’a story atarken süslediğimiz bir duygusal hashtag değil. Bu, bir ilişkinin temel harcı. Harç zayıfsa, en şatafatlı mimari bile ilk sarsıntıda yıkılır. Tıpkı, "bu sondu bir daha olmayacak" diyerek yakalanan bir ihanetin, ya da "sadece arkadaşız" diye saklanan eski sevgilinin hikâyesinde olduğu gibi.
Bazı insanlar gerçeği söylemeyi öyle dramatize eder ki, sanırsın iç savaşı engelledi. Halbuki söyledikleri tek şey, "Dün gece seni arayamadım çünkü eski sevgilimi gördüm ama bir şey olmadı." Hemen ardından gelen klasik: “Sana zarar gelsin istemedim.” Hayır, senin konfor alanına zarar gelsin istemedin.
Güven, başkasının hakikati taşıyabileceğine inanmaktır. Ve bu inancı kıran her davranış ister küçük bir bahane olsun ister koca bir yalan ilişkinin saygınlığını da tarafların birbirine duyduğu saygıyı da hızla eritir. Evet, yanlış duymadınız: Güvenin bittiği yerde aşk başlamaz, düşmeye mahkûm bir oyalanma başlar.
Saygı, Birbirini Kollamak Değil, Gerçeği Taşımakla İlgilidir
“Ben seni üzmemek için söyledim.”
Yani, seni aptal yerine koydum çünkü seni kaybetmek istemedim.
Ne güzel bir çelişki değil mi? Saygı duyduğunu iddia ettiğin kişiye saygısızlığın en rafine hali: Onun karar hakkını elinden almak.
Oysa ilişkide saygı, karşı tarafı idare etmek değil; gerçeği, en dikenli haliyle bile onunla paylaşabilmektir. Herkes çiçekli cümleler kurabilir; esas mesele, dikenli kelimelerle bile karşındakini küçültmeden konuşabilmekte.
Güven bir kez sarsıldı mı, o ilişkinin geleceği "göz göre göre" tarihe gömülür. Taraflar hâlâ birlikte olabilir, aynı fotoğrafa bakabilir, aynı kahveyi içebilir. Ama içten içe birbirlerine güvenmezler. Bu da zaten o ilişkiyi, resmî olarak bitmese de fiilen bitmiş hale getirir. Güvenin olmadığı yerde sadece sessiz rekabet vardır: Kim daha az incinir? Kim daha önce gider? Kim daha güzel intikam alır?
Ve ne yazık ki, çoğu zaman bunu kimse açık açık konuşmaz. Çünkü güvenin yerini alan yeni duygu, “temkin”dir. Seven insanlar birbirini tartmaya başlar. Bu da sevmenin değil, strateji kurmanın başlangıcıdır. Aşk ise en çok hesap kitap işinden kaçar. Çünkü aşkın doğasında kontrol değil, teslimiyet vardır.İnsan, sevilmeye değer bir varlıktır ama sadece gerçeğiyle. Ve ne yazık ki, “küçük” dediğiniz her yalan, karşınızdakinin gerçeğe dair en büyük inancını kemirir. Güven dediğimiz şey; bir daha aynı gözle bakmak, aynı kalple inanmak, aynı saflıkla gülümsemek demektir.
O yüzden, bir ilişkide "güveni zedelememek için" değil, onu yaşatmak için dürüst olun. Çünkü güven bir kez öldü mü, yasını bile birlikte tutamazsınız.