Kimse ait olmadığı bir yerde uzun süre kalamaz… Bu yazıya başlık bulamadım. İlk kez de başlığı size bırakıyorum. İçinizden ne gelirse…
Günümüzde bazı erkekler var ki, kendilerini 'duyarlı', 'vizyoner', hatta 'farklı' sanıyorlar. Özgeçmişlerinde elle tutulur bir başarı yok ama çokça ‘potansiyel’ var. Ne hikmetse, bu potansiyel bir türlü realize olmuyor ta ki yoluna güçlü, zeki, kendi ayakları üzerinde duran bir kadın çıkana kadar.
İşte o noktada devreye giriyorlar. Sessiz, sönük ve yorgun bir ifadeyle: “Senin gibi biriyle tanışmam hayatımı değiştirdi.”
Hayır.
Senin gibi biriyle tanışmak, onun hayatını geçici olarak iyileştirdi. Çünkü artık çamaşır makinesi çalışıyor, evde gerçek yiyecek var, sosyalleşirken utanmıyor, kredi kartı limitine güveniyor, çevrede “abi bir yerlere geldi” gibi cümleler kuruluyor. Ama o hâlâ yerinde sayıyor. Sadece dekor değişti.
Kadını mentor, menajer, yaşam koçu, sponsor ve PR ajansı gibi kullanıyor. Onun kariyer başarısını kendi gelişimine yontuyor. "Ben de şöyleyim, ben de böyleyim" diye diye, kadının birikimiyle kendine kiralık bir karizma inşa ediyor. Halbuki o başarıya ortak değil, sadece vitrin süsü.
İşler tıkırındayken “biz bir takımız” diyor, ilk kriz anında “sen bana yetmiyorsun” maskesiyle sahneye çıkıyor. Çünkü düşük segment erkek budur: Kadının verdiği desteği, hak ettiğine inanacak kadar narsisttir. Ve bir gün kadın onun artık sadece kendi sırtına yük olduğunu fark ettiğinde, bu beyefendi birdenbire değişir. Kırılganlığı delikanlılık sanır, manipülasyonu sevgi zanneder. Sen çok değiştin, çok sinirlisin, sen böyle değildin gibi cümlelerle gaslighting senfonisi başlar.
İlk günlerde “birlikte büyüyelim” diyen bu tipler, büyümenin sadece bir taraflı olduğunun fark edilmesiyle birlikte çirkinleşirler. Çünkü işin özünde büyümek değil, beslenmek vardır. Kadını bir yatırım aracı olarak görüp, zaman içinde pasif gelir modeline döndürme hayali kurarlar. Bunlar, düşük segment erkek türüdür. Evet, segment: Çünkü marka algıları yoktur ama etiket peşindedirler. Akıllarında sürekli ‘network’, dillerinde ‘girişim’, özgeçmişlerinde ise sadece kırık dökük ilişkiler vardır.
Ve en can alıcı sahne: Kadın bu döngüden çıkmaya karar verdiğinde, sevgiyle beslenen bu adam bir anda çirkinleşir. O güne dek destekle övünen adam, başarıyı küçümsemeye başlar. “Zaten senin hayatın balondu”, “anlattığın insan değilsin” gibi cümlelerle geçmişi yeniden yazar.
Çünkü gerçek şu: Kendi emeğiyle bir yere gelemeyen erkek, kadının emeğini değersizleştirerek var olmaya çalışır.
İnsan üzülüyor tabii. Potansiyelini adam gibi kullanabilseydi, belki gerçekten adam olurdu. Ama o, en fazla “iyi bir kadının gölgesinde birkaç ay parlayan adam” olabildi. Gölge çekilince de kendi içinin karanlığıyla baş başa kaldı.
Bir not da kadınlara:
Lütfen artık bu adamların CV’sine hayatınızdan referans yazmayın. Onların “bende eksik olan neydi?” sorusunun cevabı siz değilsiniz, kendi yetersizlikleri.
Ve hatırlayın: Bir erkeğe yük olmadan değer katmak olgunluk; bir kadına yük olup değer görmeye çalışmak asalaklıktır.
Bu yazı da emeği çalınan, duygusu sömürülen ve hâlâ “acaba o da üzülmüş müdür?” diye düşünen kadınlar için…
Siz üzülmeyin.
Siz sadece artık harcanmayın.