Neredeyse kışı hiç yaşamadığımız bir yılın içindeyiz ve herhangi bir şekilde bundan rahatsız değiliz. Çoğu duyguyu da unuttuğumuzun farkında olmadığımız ve rahatsız olduğumuzu hissetmemek gibi…

Büyümek etrafımızdaki çoğu insanın ölümüyle daha gerçekçi hale geliyor ve bizler kendimizi herhangi bir haber sitesinin bildirimine şaşırırken buluyoruz. Tolga Savacı’da aramızdan ayrıldı. Birkaç gün önce Yeşilçam’ın doksanlar yıldızlarının hayatlarını delik deşik ettim; “Niye tutunamadılar, niye çabuk pes ettiler?” diye hepsinin geçmişlerini araştırdım. Dünyanın öyle bir kırılma noktasına denk gelmişler ki…

Her şeyle, hiçbir şeyin arasında pek çok şey yapmışlar ve olmuşlar. 

Ahlakın sınırlarının inanılmaz olduğu bir dönemde topluma; aşkın, sevginin sevişmekten geldiğini anlattıkları filmlere öpüşme sahnesinin bile ayıp karşılandığı o keskin zamanlarda sevişme sahnelerini tanıtmışlar. Sinemayla gelen yeniliğe bir de devrim niteliğinde hayatlar eklemek. Benim gibi konfor alanından çıkmaktan ölümüne korkan insanlar için o kadar farklı geliyor ki…

Kitabı kapağına göre yargılama konusunu artık aştığımızı varsayıyorum ama aşamadığımız o kadar çok nokta görüyorum ve yükseltiyorum. Evet dışarıdan daha özgür görünmeme rağmen zihnimdeki muhafazakarlıktan kurtulamıyorum. Seksenler Türkiye’sinde Banu Alkan olabilir miydim? Hayır.
Çok cesur, çok keskin karakterler, ne istediklerini biliyorlar ve üzüleceklerini bilseler bile o yoldan dönmüyorlar. Peki ben niye o konfor alanından çıkamıyorum, hobi olarak deneyip üzerine gittiğim şeylerden neden bir yetenek elde edemiyorum? Cevabı çabuk sıkılmam değil, cevabı uğraşmamak değil. Cevabı tam anlamıyla düzenimin bozulmasından ölümüne korkmam. Biri gelir düzenimi bozar diye o kadar korkuyorum ki her gün içtiğim su bardağını bile aynı seriden seçiyorum. Aman takımı bozmayalım mantığı. 

Yaratıcı ve yetenekli olmamızın aslında hiçbir anlamı yok, deneyecek cesaretimiz yoksa yetenek de zekâ da yalnızca yük oluyor. Aklınızda binlerce fikir, binlerce aykırı düşünce oluyor zamanla bilinçaltınıza doğru gidiyorlar ve sadece rüyalarınızın temasını renklendiriyor. Sahip olduklarımız arttıkça fazla kilo gibi huzursuz etmeye başlıyor. 

Resim çizmeye başladığım zaman rahmetli Nüzhet İslimyeli ile konuşmuştum, ülkemizin belki de en değerli suluboya sanatçılarından biriydi, “Yetenek %20 düzenli çalışma ve eğitim %80’i kapsar.” demişti.

Elbette “gifted” yani doğuştan ödülüyle dünyaya gelenleri bu sınıfa dahil edemeyiz ama gerçekten bir konuda en iyisi olmanın en önemli yolu onu düzenli çalışarak elde etmekten geçiyor. Bunun da sırrı konfor alanından çıkmak işte. 

Bir şeyleri başaran insanlara baktığım zaman hep aynı sözcüklerle karşılaşıyorum, “Pes etmedim.”.  O yüzden bugün Yeşilçam’ın günümüzde başarısız gördüğümüz yıldızlarını anmak istedim. Belki her fikrini deliler gibi önemsediğiniz influencerlar kadar göz önünde değiller, belki Fashion Weeklerde fink atmıyorlar, belki sosyal medyayı onlar kadar profesyonel kullanıp sizi, bizi, beni hepimizi manipüle etmiyorlar ama bugün delilik diye baktığımız her şeye cesaret etmemizi hem de belki cahiliye dönemi diyebileceğimiz günlerde onlar hayatımıza soktular. 

Türkan Şoray kanunlarını yıktılar, öpüştüler hatta ekran önünde seviştiler. İstenileni vermediler, olması gerekeni hissettirdiler. Çoğu sıfırdan geldi ve sıfıra tekrar döndü. Çünkü akıl almaz şöhretlerini akıllıca koruyamadılar. 

On yıldır hayatımızda olan sosyal medyanın çok gerisinde kalmalarının sebebi de duygusallıkları oldu ve çağı ister istemez yakalayamadılar. Belki bu işi başlatan kendi jenerasyonları olduğu için bu özgürlüğü savunurken egolarına yenik düştüler belki de yeni jenerasyonu hor gördüler. Ama bir şeyden eminim ki bize özgür olurken duygularımızı korumayı da bir nebze olsun öğrettiler. 

Ben bu ülkenin yeni nesil sinemasını maalesef hiç sevemedim ancak ablam Filiz sayesinde öğrendiğim Yeşilçam’ın her döneminden çok şey öğrendim. Karanlık dönem dediğimiz doksanlar bile o karanlık haliyle bana hem kendi coğrafyamın kaderini hem de batının muasır medeniyetini öğretti. Ansiklopedi ve Bilim Teknik okumaktan beynimin yandığı dönemlerde bana, izleyerek de öğrenmenin derinliğini bahşetti. 

Bugün sinefilim diyebiliyorsam onların sayesinde. 

Yazılarımda bile farklı diller kullanmaktan çekinmeyen ben kendi toplumsal değerlerime de bir o kadar bağlıyım. Çünkü aynı potada erimeyi, Anadolulu olmayı ve batılılaşmayı bunları da dozunda yapmayı, bu ülkenin değerlerini korumayı Yeşilçam’la öğrendim. 
“Bugün neyi başardın?” derseniz duygularımın varlığını hatırladım. Robot gibi işe gelip gitmemeyi sistemselleştirdim. Kendimi geleceğe odaklamadım, biraz geçmişe gittim, biraz da anda kaldım. 

Anın kıymetini severim, anı yaşamayı daha çok severim. Kalbimi kıpır kıpır eden duyguları incecik bir tonda hissettirdikleri için; Hepsine selam olsun. 

Yaşayanlara ve ebediyette yaşayacak olanlara…

Bir sonraki yazımda görüşmek üzere…